6 Aralık 2013 Cuma

Yaşamak Sanatı




Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe,
Bütün evrene karışırcasına,
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır,
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana....

Etkisinde kaldığım ve kime ait olduğunu ararken de, şu satırları yazarken bulduğum Ataol Behramoğlu (1942). Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var adlı şiiri kesinlikle okumalısınız. Sadece son dörtlüğü burdan paylaşabildim, mümkün olduğunca bu şiiri her yerden paylaşmaya çalışıyorum.  İçinde yaşam sevinci, yaşam tutkusu, ve öğrenme aşkını taşıyan başka bir şiir daha olamaz sanırım. Yaşamın kaynağının hep içimizde var olan ve istersek ortaya çıkarabileceğimiz tutku olduğunu ve ne kadar sıkıca sarılırsak da hayata kendimize nasıl büyük bir armağan bahşediriz kendimize.

Hayat aslında hepimiz için başladığımız andan bitiş çizgimize dek içine kattıklarımızla örülü bir puzzle’dan ibarettir. İster bu puzzle’ın parçalarını kolaylıkla birleştirir tadına varırırız hayatın, istersek de karmakarışık hale sokar, iyice zorlaştırır, kendimizi yorarız. Aslına bakarsak da hepimiz kendi masalımızı yaşarız. Ve herkes de kendi masalının kahramınıdır aslında. İçine başarılar, yaşama azmi, sevdiğimiz uğraşılar, yaşam sanatını katarak yoğururuz. Ve dimdik ayakta durmayı başaran, çok güçlü kahramanlarımızı yaratırız.Ve bu kahramanları yaratırken de en büyük gayemiz kimseden bir şey beklememek olmamalıdır ki eğer mutlu olmayı gerçekten istiyorsak. Kimseden bir şey beklemeden yön vermeliyiz hayatımıza ve çizmeliyiz rotamızı.Eğrisiyle, doğrusuyla sadece kendi fikirlerimizle, kimsenin etkisi altında da kalmadan.

Beklenti ve umut terimleri içiçe gibi görünse de, aslında bir o kadar da birbirinden uzaktırlar. İçimizde azıcık umut ışığı sönük olsa hayata dair, gözlerimiz yarım bakar, hevessiz ordan oraya sürüklenir, buluruz kendimizi. Umut hiç kaybolmamalı, ama başkalarından da birşey beklerken bulmamalıyız kendimizi. Beklenti olmazsa, hayal kırıklığı da olmaz böylece. Ama öyle büyük umutlarımız olmalı ki içimizde, öyle büyük hedeflerle yola çıkmalıyız ki, sırtımıza gerektiği kadar yükü almalıyız çoğu zaman. Bu da bizi yarın ki işlerimize, azimle bağlanmamıza sebep olur. Uykudan kalkıp da, kulağına fısıldar sana, sonra da her gün, hergün, bir bakmışsın ki aslında yaptığın görev bilinci senin için yaşam sanatı haline gelmiş.
     

(Picasso, Bull fight, 1934)

Yaşamak aslında başlıbaşına bir sanattır. Ve herkes de anlayamaz bu sanatın dilinden. Biraz renk, biraz melodi gerektirir. Birazda mizah... Mizah kattın mı işin içine, azıcık da gülümseme, (biraz yemek tarifi gibi oldu amaJ) tadından geçilmez.

Yıllar yılı anlatılır, türlü  türlü hikayeler yazılır, çizilir. Romanlara konu olur, içimizdeki ışıktan söz edilir. Yaşam kaynağında, saklı tutulan güçte bizizdir. Tüm kehanet biz de saklıdır. Sonsuz enerji birikimidir. Huzur da zaten içinde...Enerji de sonsuzca akmaya hazır seni beklerken. Tek yapman gereken off tuşunu on modunagetirip, enerji akımına gönülden destek vererek başarmak, sonrasında da bunun devamlılığını koruyabilmek. Söylemesi çok kolay, başarması çok zor denilir belki de ama denemeden de bilinemez ki. İnançla başlar herşey, inanmaktan gelir tüm zaferler. Önce içimizdeki huzuru yakalamayı başararak, kendimizi severek, kendimizle hesaplaşarak bazen de ve çok iyi tanımaya çalışarak muaffak olunabilir. Ama bazen de zaferler beklediğiniz anlarda değilde, pes etmeye hazırlandığınız dakikalarda, kim bilir belki de bir tılsım harekete geçirici olarak güce güç katarak, ansızın sizinle olacaktır. Kimi zaman da öyle bir yıkım olduğunu varsaymalarınızda, kimi sert başarısızlıklarınızda ansızın çıkagelen başarılar, güzel haberler, hayatın asıl güzel anlarıdır. İşte hayatın gerçeği, kaybedişleri başarılara çevirebilmekte ve devamlılığını koruyabilmekte saklıdır. Çok güzel bir sihir dir aslında inanç. İnanmak başarmanın yarısıdır. Diğer kısmı da başlamaktı.O halde nerdeyse tamamı bitti sayılır mı dersiniz nerdeyse aslında? Çok güzel bir matematik denklemi de denilebilir;başlamak işi bitirmenin yarısı ise, diğer yarısı da inanmaktan gelir. O halde şöyle bir denklem çıkar ortaya:

Başlamak        = Hedefin yarısı
İnanmak          = Hedefin yarısı
Başlamak + İnanmak  =Gerçekleşen hedef

Ne kadar karışık denklem değil mi? Aslında yazılması da, söylenmesi de basit gibi görünen ama aslında bir o kadar zor olabilir. Denklem oturdu mu, başaramayacağın şey de yoktur. Kimsenin sana inanmasına da gerek yoktur, senin kimseye kendini inandırmana da. Bu gücü, bu sihiri, öylesine doğru zamanlarda doğru bir şekilde kullanırsak her şey elimizdedir. Farkederiz ki; başarıya giden yol da biziz, yaşamın kaynağı da, beklentisiz yaşamak adına aldığımız kararları gerçeğe dönüştürecek olan da. Hedefi çizdin mi, rotanı belirledin mi kendine, önüne senden başka engel çıkamaz başka.



Ataol Behramoğlu(1942)

Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği

İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya

Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin

İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına

İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına

Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın

Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara,göğe,bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana


12 Ağustos 2013 Pazartesi

Kaos bilmecesi




KAOS BİLMECESİ

Hayatın ya içindesin ya dışındasın gerçeği kasounda mısın , yoksa kendini rüzgara bırakabilenlerden misin?
İşte insanoğlu sadece ikiye ayrılır aslında: İlki kendini oldum olası tatmin edemez, hep bir savaş, hep bir çekişmece içinde, diğer grup insanlar ise çoktan yaşam sırrını çözmüş bir  ermiş misali, öylesine huzurlu, öylesine sakin bir hayat sürerler ki.

Şimdi bir de olaya şu açıdan bakmak lazım: Neresindesin hayatın, maddiyat mi seni yönetiyor, yoksa maneviyat mı?

Yaşamın kıyısından mı geçiyorsun, yoksa dalgalarla boğuşurken , hiç yaralanmadan mı çıkıveriyorsun  kıyıya dimdik. Asıl yaşam  zevki: dalgalarla verdiğin mücadelede kendine ne kattığındadır. İlla bir maddiyat, illa bir çıkar aramadan  hayatta, sana verebildiği huzuru bulabilmektir. Bazen, hatta çoğu zaman, hayal kırıklıkları, zorluklar, verilen mücadeleler seni, bir çok şeyden yıldırmaya soğutmaya çalışacaktır. Ama işte tam da burda önemli olan, verdiğin ve ya verecek olduğun savaşta, yeniden dimdik, hem de daha da güçlü olarak ayağa kalkabilmektir.

Bazı anlar gelir ki tam pes ettim dersin, yok bir daha denemeye gücüm kalmadı, ama pes etmek midir, kolay olan, yoksa devam edebilmek midir?

Dalgalar da rüzgar da biz şekil verebildiğimiz sürece bize zarar verebilir. İnsan olarak aslında öyle güçlü bir makinayız ki. Kimse akıl sır erdiremez. Herşeyi yapabilecek güce sahip olup, herşeyi bir anda  yok edebilecek de güç içimizdedir tümüyle.

Ayaklar yere sapasağlam bastığı sürece, beyin de peşinden koşar gelir, cesaret alır başını, en ön sıradan gider, bir bakmışsın aslında en zor sandığın  şey, senin için adeta en kolay oyun. En temel taşlar içimizde, baştan yönetecek olan, sırayla taşları sıraya koyup, oyunu en güzel şekilde oynayacak olan da biziz. Yaşayacağımız en basit kasrgada hasar almadan gemiyi kıyıya yanaştıracak olan kaptan da biziz, ona yardım eden miço da, içindeki yolcuları kıyıya taşıyacak olanda. Tüm görevler aslında içimizde sırasıyla dağılmış vaziyettetir. Yeri gelir o işin ustası da olmalı, işçisi de olup, sonra ortaya baş yapıtı çıkaran da. Hatalar olmayacak mı, elbette olacak, olacak ki, herşey daha sağlam olsun. Yapılan bir küçücük hata, sonra dan ortaya çıkabilecek büyük  sorunların çözümleyicisidir. Deneyimlerimizdir hayatımıza şekil veren, biçimlendireni tadıdır, tuzudur. Her ne olursa olsun, sonuçlardan en az hasarda kafamızı çıkarıp da göğe bakabildiğimizde yıldızların aslında hep senin için parladığını farkettiğinde, içindeki huzura kavuşabildiğindir.

Huzuru yakaladın mı, sakın bırakma....


30 Kasım 2012 Cuma

Öğrendim!!!



Öğrendim ki ne seçersen onu yaşıyorsun.

Sevdiğin kadar sevilmiyorsun. Ama şu gerçeği de benimsemek lazım ki, hümanistliği kabul edenler için söyleyebilirim, sen elmayı seviyorsun da diye, elmanın da seni sevmesine gerek yok ki.

Yaptığın yanlışların, hataların yanına çok büyük kar olduğunu;
Geç de olsa farkedebiliyorsun ki, aldığın derslerin bir kısmını uygulamaya geçirebiliyorsun.
Hatalar bazen seni o kadar çok mutlu edebiliyor ki. Bazen gerçekleşmeyen yarım kalan sevinçler için, sonrasında şükretmeyi öğreniyorsun.

Sana yapılan yanlışlarda bile, güzel çıkarımlar kazanıyorsun. Arkadaşlıkların dostlukların çok farklı kavramlar olduklarını, dostuna kırılsanda gene de sırtını yaslayabileceğini, arkadaş ise gözünü kırpmadan silebileceğini öğreniyorsun. Seni kaybeden gerçekten seni kaybettiği için ne de çok şey kaybettiğinin farkına vardığında ne kadar çok geç kalmış olabileceğini öğreniyorsun.

Anneni zamanla daha iyi anlamaya, onun gösterdiği sabrın yarısını belki de gösterebildiğini, belki de daha da azını gösterme gücüne sahip olduğunu anlıyorsun.

İnsanları kırmakla bir şey kazanamayacağını, kendini dinletmek, saygı görülmek istiyorsan, güleryüzün tatlı dilin ile sihirli bir anahtar olabileğini öğreniyorsun.

Aile kavramının her şeyden üstün olduğunu, yeri geldiği zaman, canını verebilecek olduğunu, sevginin başka bir boyutu olduğu kavamı daha bir sıkı kazınıyor beynine.

Paranın evet gerçekten bir güç olduğunu, yaşadığın olaylar ile inkar edilemez olduğunun bilincine varıyorsun.

İnsan ilişkilerini fazla irdelememeyi, herkesi olduğu gibi kabul etmeyi, saygı göstermeyi, saygı beklemeyi, sabır  gücünün boyutunu arttırmayı yaşadıkça öğreniyorsun.

Çalışmanın, sorumluluk sahibi olmanın insanı, hayatta kendini gerçekten güçlü hissettirdiğini, sorumsuz insanları tanıdıkça, yaşadıkça öğrendim.

Seçimlerin sonucunda kazanırken diğer tarafta kaybettiklerinin de senden değerli olmamasını, seçimlerinde hür olduğunu, kazandığın zaman farkedebiliyorsun.

Ne olursa olsun gülebilmeyi hayatta en çok bunu öğrendim.

Ne olursa olsun gülebilmek en güzel zaferlerdir, kazandıklarımız arasında miras kalan bizlere.



23 Temmuz 2012 Pazartesi

Ne zaman bir şeyden vazgeçerseniz, vazgeçtiğiniz o şey size geri gelir.



Herşeyin doğru bir zamanı , olması gerektiği yeri, kavramı, kişisi öyle net bir şekilde yazılıp, çizilmiştir ki. Bazen ne kadar çabalanırsa, çabalansın,vardır olmaması için bir neden, olması için de bir çok engel olur.
Aklınıza gelip, belki tanrıyla konuşup, belki kendimizle konuşup, isteğimizi evrene olmuşçasına varsayıp, resmini çekip, sürekli olumlama yapıp çabalasak da nafiledir.
" Olmayınca olmuyor" lafı çok doğru bir tespit sonucunda ortaya çıkmıştır.

Uğraşılar, çabalar yalnızca kendimizi yorduğumuzla kalacaktır. Günün birinde belki de geç de olsa farkına varmış olacağız ki, iyi ki olmamış ya da o zaman da olsaydı benim için hiç de uygun bir zaman değildi. Olayın bizim için doğru zamanda olup olmadığını belki de hiç bir zaman anlayamayacağız.

En iyisi istemek ve sonrasında akışına bırakmaktır.
Belki evren, belki tanrının yardımı, belki düşüncelerinizin olmasını ne kadar çok istediğiniz anda yaymış olduğunuz enerji veya melekler in yardımı her ne olursa olsun, olmuyorsa vardır, bir sebebi deyiverebilmek, boşvermek, geçiştirmektir, en güzeli, akışınabırakıvermektir.

Hayatta en güzel süprizler hep sizin ummadığınız anda gerçekleşir. Hiç çok istediğiniz birşey evet tam da sizin istediğiniz o an da gerçekleşmiş midir? Tabi ki hayır. Siz ne zaman unutur, aklınıza getirmezseniz, işte o anda evrenin size hazırlamış olduğu süprizle karşılaşmanız an meselesidir.

Bu olayı aynen internet sitelerinde yaptığınız alışveriş gibi düşünebilirsiniz. O sabah işlerin yoğunluğu bi yana sizin canınız sıkılması bir yana, nette alışveriş yaparak kafanızın meşguliyetini dağıtmayı tercih ettiniz. Belki de uzun süredir aramış olduğunuz siyah çantanın fiyatının o güne özel bir indirime girdiğini gördünüz. Hemen siparişi verdiniz. (Bu sitelerin bir özelliği vardır ya, sizi oldukça bekletirler, işte sizde sabırsızsanız vay halinize) En güzeli size ne zaman gelecek diye soran arkadaşlarınıza yaptığınıza açıklamayı, aynı burda parentez içinde gördüğünüz yerden dışarı çıkarıp da, beklediğinizi, bu sitelerin zaten siparişi verdiğiniz de, ürünü hemen size teslim etmediğini, kargo falan derken bir kaç haftayı bulabileceğiniz söylediniz. Bu istemek, siparişi vermek ve gelmesinin süresinin uzun olabileceği konusunda siz de emin olduğunuz için, başkalarına söylerken de zaten, beklemek konusunda bir sıkıntı yoktur. Bazen siparişiniz, hatta çoğu zaman siz aklınızdan çıkardığınız anda kapıda belirmiştir. Siz her gün kargo firmasını veya ürünü aldığınız siteyi arasanız da size denecek yanıt bellidir. Siparişiniz henüz kargoya teslim edildi, bugun yarın elinizde olur.

İşte bu yukarıdaki örnekteki gibidir. Hayattan beklentilerimiz ile olan ilişkilerimiz, ne zaman bırakıveririz düşünmeyi, işte o anda gerçekleşmesi için fırsatı yaratıveririz.

Hayat hep süprizlerle doludur ve bize süprizler hazırlar. İster tanrıdan, ister meleklerden, ister evrenin çekim yasasından yararlanmak olsun, ister dualarımızın ilahi gücü olsun, biz sürekli ister, her gün aklımıza getirir ve kafamızda takılı olarak yaşamımız sürdürüverirsek, yok olmaz. Engeli bizzat kendimiz kendimizle hazırlamış oluruz. Olacağı daha erken bir zaman var ise bile, sonraki zaman dilimine kendi elimizle sürmüş oluruz. "Akışta kal",
"Akışına bırak"
"Su akar yolunu bulur"
Bu sözler boşuna söylenmemiştir, bir düşünün ne zaman bir şeyi aklınızdan çıkarıverdiğiniz,  işte o anda gerçekleşmiş olur.

Hayat sabırla örülü çitlerden ibaret ve bizim de onun ne kadar sağlam parçalarını kendimizle eşleştirdiğmizle doğru orantılıdır.

Sabretmek, akışta kalmak.
İstemek, olmasını çabalamak, tekrar istemek, (siparişi geçmek, dualar etmek, meleklerden yardım istemek, evren çekim yasası), sipariş vereceğiniz yolu kendiniz en iyi bilirsiniz. Sonrasında aklınından çıkarmak, istediğiniz her ne ise onun önünü açmak. Engel olan sizi yolun önünden tamamen çekivermek. İşte belki gizli yasa bundan ibarettir.
İste ve unut.
Akışta kalmanız dileğiyle.....



11 Haziran 2012 Pazartesi

Akışta kal...

Zaman kayıyor, akıyor elimizden, peki neyin endişhesi, kaygısı, kalbin ritm duygusunu şaşırmaya ne gerek var. Ne diye etrafa kendine stress yükleyesin. Boşalt bir şekilde uğraş at. Olmadı kendini at, derim ama uğraş. Mutluluk elimizde öyle ki elimizde bir balon olduğunu farzetin, onun iplerini ne kadar sıkıca kavrarsan belki elini acıtırsın, belki gevşek tutarsan balon uçar gider, önemli olan arada kalabilmek, arayı bulabilmek. Zaten herşey le sınanmaktayız. Neyin kavgasında gürültüsünde bulalım ki kendimizi, bırakalım akışına nereye akacağını rüzgar karar versin.
Ne kadar planlarsan gemide gideceğin  rotayı belirlersin, ama ya sonrası sen ne yaparsan yap, yol çizer rotasını. Bıraktım, bırakıyorum diyebilmek, kendinle vereceğin sınavda alacağın en büyük galibiyettir.
Yaşamın için de biraz kafayı başka yönlere çekebilmek, biraz mutlu olacağın rotalarını çizebilmek, yeni uğraşlar bulabilmek.
İnsanlarla uğraşma savaşı olmamalı. Herkes gidecek, bir yerlere yetişecek. Bırakın inenler inece duraklarında, yollar katedilecek. Türlü türlü insan türlü türlü karakterler.
Çiz, boya, çal, söyle , renklendir hayatını.
İçinden geldiğince yaşa.
Bir daha gelecek misin, kim bilir, kim engelleyebilir, seni. Dene yap boz, öğren tad, gez, iç, gene iç.
Yaşa gönlünce kalbinden geldiğince, elinden geldiğince.
Evren yasaları, secret kavramları, pozitifi yolla, belki olur umudu, negatif yollama, onun gücü daha büyük, gerçek olur. Amaç aynı ruhu koruma, ruhu iyileştirme çabaları. Hasarı en çok alan ruhumuz. Ruh hep genç kalmalı ki, beden de ondan aldığı enerji ile hep dinç kalsın.
Din de aynı bilim de aynı yola çıkar bu konuda.
Namaz kılan anneannemı düşünüyorum da, günde   5 vakit spor,  5 vakit namaz, 5  vakit yoga yapıyor.
Bilim de söylenen bize hep nasihat edilen nedir, önce ruhunu hep pozitif tutmaya çalış, bunu gece yatarken ettiğimiz dualarla da yapmaya çalışıyoruz. Ama gün içinde yaşadığımız olaylar da o an aklımıza evet olacak, başaracağım, kelimlerini getirip, inancımızı yüksek tutmayı nasıl başarabiliriz?
İnanç hep yüksek olmalı, arada mod düşer, doğal insanız tabiki düşecek, ama mutlulugu, mutlu olduğunuzu, hayatı yettiği kadar elinden geldiğince yetinmesi bilebilmek.
Elimizden geldiğince kendimize vakit ayırabilip, beyni boşaltabilecek vakit ayırabilmek.
İstemek, hayal etmek, gerçek olduğunu farzetmek, kimi zaman o imgelerin içinde kendimiz baş kahraman hayal edip, yaşanmış saymak, kendini anlık mutlu edebilmek.
Bırak geri de yaşanan ne varsa  hayal et, bırak olsun ya da olmasın, umudu besle, barındır, büyüt, hep gül, neşe hiç kaybolmasın.
Hayatın asıl sırrıdır, hayatla dalga geçmek, başaranlara bak ne kadar mutlu, yalnızca maddiyatta mı saklı sanıyorsun, yanılıyorsun.
Maneviyatındır sana katılan, içinde beslediğin hislerindir, seni ayakta tutan, sen birine güldüğünde otomatik olarak karşı tarafta güler, sen birine yolla negatifi sanır mısın o seni sevebilir, sen asabiyet yolla etrafına, sanır mısın, etrafında kahkaha atanlar çoğalır, sen ne kadar kendinle barşıksan hayat da sana o derece barışık kalır.
Kendini sevmekle, kendinle arkadaş olmak başlamak gerek.
Kendine zaman ayırmakla, bu okuyacağın kitap, yapacağın yürüyüş, uzanıp dinleyeceğin bir müzikle, kendinle başbaşa kaldığın anlardadır sırrı.
Atabildiğin kadar kendini doğaya vermeye çalış, deniz görmeye çalış, çizmeye çalış dalgaların boyutunu, yazmaya çalış içindeki duyguları, akıtmaya çalış.
Derinlere inmeden yarışmadan kaosta boğulmadan, akışına bırakarak hayatı, içinden geldiğince, kendince, özgürce, mutluluk karelerini donatarak beynini, umudunu hiç kaybetmeden hep gülerek, severek herşeyi, nefreti yok ederek yaşamaktır.
İşte yaşamdır, eğlendiğin, güldüğün anlardaki sır.
Dalga geçebilmektir.
Dalgaların boyutunu yönlendirebilmektir.
Sen güldüğünce güzeldir.

13 Nisan 2012 Cuma

Kuşlar sabahı bensiz çağırana dek hayattan hep beklediğim birşeyler mi olacak?

Kuşlar sabahı bensiz çağırana dek hayattan hep beklediğim birşeyler mi olacak?
Hayatta bekleyecek hep birşeyler olmuştur. Kendimden örnek vermem gerekirse, hayatta hep bir bekleyiş içerisinde bulmuşumdur kendimi. Önce okul sıraları sınav sonuçlarını bekle, sonra yaptıgın onlarca iş ilanından haber gelmesini, sora o mühim kişiden bekle bekle ki anlasın seni. Nereye kadar sürecek ki bu bekleyiş? Kim bilmiş ki ben bileyim dersin. Nir çırpınıştır, bir debeleniş. Dünyanın kaderi bekleyiş üzerine kurulurdur. Savaş sonucunu bekler insanlık, yeni doğacak çocuğunu bekler, okuldan çocuğunun evine gelişini bekler. Kimi girdiği ihalenin sonucunu bekler durur. En önemlisi beklediğin şeylerin değip değmediği, sonucun seni ne kadar etkilediği. Ben müthiş derece etki insanıyım. Etki tepkiyi beklemeden kendimi bi bekleyişte buluveririm. Ben bekleyen taraf olmamalıyım. İsyan içinde bulmamalıyım kendimi diye defalarca sormuşumdur.
En güzel yanı bu bekleyiş süresinde, belki biraz mazoşisçe olacak ama, sonucun bilinmemesidir. Ne tuhaf tır ama; güzel değil midir? Sonuç yok. Netlik yok. Hiçbir şey bilmiyosun. Ne olacak hakkında, hiçbir belirti yok. Ama sen beklemeye devam edersin. Bakarsın saatler aksın geçsin, zaman geçşin, ilerlesin herşey. Hele ki tezcanlıysan, eyvahlar olsun sana. İşte bu sana belki de tanrıdan gelmiş olan ve yaşayacağın sınavın ta kendisidir. Birden kendini o sınavla boğuşurken bulursun.
Herşey senin için. Yaşamak sınavın ta kendisi değilmi derler ya. Ne klişe bir laftır. Hep gülesin gelir bu lafa. Nedir yani? Bu mu şimdi yaşanacak olanlar. Ne geçmez zamanmış diye. Bir bir önüne film şeridi gibi akıp geçsin istersin. Aksın da sen önünü doğru dürüst gör. Gör ki beklemeye değecek mi? Beklemeye değsin ya da değmesin. Yaşaman, yaşayacak olman, herşey de bekleyiş sürecinin bir anahtarı değil mi? Kilit de sensin, anahtar da, ister elinde tutarsın, ister anahtarla doğru kapıyı açarsın. Zamanla herşeyi bir bir görür.
Beklemek bekleyiş güzeldir.