Zaman kayıyor, akıyor elimizden, peki neyin endişhesi, kaygısı, kalbin ritm duygusunu şaşırmaya ne gerek var. Ne diye etrafa kendine stress yükleyesin. Boşalt bir şekilde uğraş at. Olmadı kendini at, derim ama uğraş. Mutluluk elimizde öyle ki elimizde bir balon olduğunu farzetin, onun iplerini ne kadar sıkıca kavrarsan belki elini acıtırsın, belki gevşek tutarsan balon uçar gider, önemli olan arada kalabilmek, arayı bulabilmek. Zaten herşey le sınanmaktayız. Neyin kavgasında gürültüsünde bulalım ki kendimizi, bırakalım akışına nereye akacağını rüzgar karar versin.
Ne kadar planlarsan gemide gideceğin rotayı belirlersin, ama ya sonrası sen ne yaparsan yap, yol çizer rotasını. Bıraktım, bırakıyorum diyebilmek, kendinle vereceğin sınavda alacağın en büyük galibiyettir.
Yaşamın için de biraz kafayı başka yönlere çekebilmek, biraz mutlu olacağın rotalarını çizebilmek, yeni uğraşlar bulabilmek.
İnsanlarla uğraşma savaşı olmamalı. Herkes gidecek, bir yerlere yetişecek. Bırakın inenler inece duraklarında, yollar katedilecek. Türlü türlü insan türlü türlü karakterler.
Çiz, boya, çal, söyle , renklendir hayatını.
İçinden geldiğince yaşa.
Bir daha gelecek misin, kim bilir, kim engelleyebilir, seni. Dene yap boz, öğren tad, gez, iç, gene iç.
Yaşa gönlünce kalbinden geldiğince, elinden geldiğince.
Evren yasaları, secret kavramları, pozitifi yolla, belki olur umudu, negatif yollama, onun gücü daha büyük, gerçek olur. Amaç aynı ruhu koruma, ruhu iyileştirme çabaları. Hasarı en çok alan ruhumuz. Ruh hep genç kalmalı ki, beden de ondan aldığı enerji ile hep dinç kalsın.
Din de aynı bilim de aynı yola çıkar bu konuda.
Namaz kılan anneannemı düşünüyorum da, günde 5 vakit spor, 5 vakit namaz, 5 vakit yoga yapıyor.
Bilim de söylenen bize hep nasihat edilen nedir, önce ruhunu hep pozitif tutmaya çalış, bunu gece yatarken ettiğimiz dualarla da yapmaya çalışıyoruz. Ama gün içinde yaşadığımız olaylar da o an aklımıza evet olacak, başaracağım, kelimlerini getirip, inancımızı yüksek tutmayı nasıl başarabiliriz?
İnanç hep yüksek olmalı, arada mod düşer, doğal insanız tabiki düşecek, ama mutlulugu, mutlu olduğunuzu, hayatı yettiği kadar elinden geldiğince yetinmesi bilebilmek.
Elimizden geldiğince kendimize vakit ayırabilip, beyni boşaltabilecek vakit ayırabilmek.
İstemek, hayal etmek, gerçek olduğunu farzetmek, kimi zaman o imgelerin içinde kendimiz baş kahraman hayal edip, yaşanmış saymak, kendini anlık mutlu edebilmek.
Bırak geri de yaşanan ne varsa hayal et, bırak olsun ya da olmasın, umudu besle, barındır, büyüt, hep gül, neşe hiç kaybolmasın.
Hayatın asıl sırrıdır, hayatla dalga geçmek, başaranlara bak ne kadar mutlu, yalnızca maddiyatta mı saklı sanıyorsun, yanılıyorsun.
Maneviyatındır sana katılan, içinde beslediğin hislerindir, seni ayakta tutan, sen birine güldüğünde otomatik olarak karşı tarafta güler, sen birine yolla negatifi sanır mısın o seni sevebilir, sen asabiyet yolla etrafına, sanır mısın, etrafında kahkaha atanlar çoğalır, sen ne kadar kendinle barşıksan hayat da sana o derece barışık kalır.
Kendini sevmekle, kendinle arkadaş olmak başlamak gerek.
Kendine zaman ayırmakla, bu okuyacağın kitap, yapacağın yürüyüş, uzanıp dinleyeceğin bir müzikle, kendinle başbaşa kaldığın anlardadır sırrı.
Atabildiğin kadar kendini doğaya vermeye çalış, deniz görmeye çalış, çizmeye çalış dalgaların boyutunu, yazmaya çalış içindeki duyguları, akıtmaya çalış.
Derinlere inmeden yarışmadan kaosta boğulmadan, akışına bırakarak hayatı, içinden geldiğince, kendince, özgürce, mutluluk karelerini donatarak beynini, umudunu hiç kaybetmeden hep gülerek, severek herşeyi, nefreti yok ederek yaşamaktır.
İşte yaşamdır, eğlendiğin, güldüğün anlardaki sır.
Dalga geçebilmektir.
Dalgaların boyutunu yönlendirebilmektir.
Sen güldüğünce güzeldir.